5 Aralık 2008 Cuma

Şiir Bilgisi-Edebi Sanatlar Test Yanıtları

Şiir Bilgisi:

1-E 2-C 3-E 4-C 5-B 6-D 7-A 8-C 9-D 10-E 11-B 12-B 13-A 14-C 15-D 16-E 17-B 18-C 19-B 20-C 21-C 22-E 23-E 24-A 25-D 26-C 27-C 28-E 29-D

Edebi Sanatlar:

1-C 2-D 3-E 4-D 5-E 6-D 7-E 8-D 9-C 10-B 11-C 12-D 13-B 14-E 15-B 16-A 17-C 18-B 19-C
20-B 21-B 22-D 23-B 24-B

(9. Sınıf Edebiyat Bilgileri)

21 Kasım 2008 Cuma

9C TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI

SÖZ SANATLARI
TEŞBİH (BENZETME):
İki varlığın ortak özelliklerinden yararlanarak onlardan zayıf olanı, güçlü olana benzetmektir.Tam benzetmede dört unsur bulunur. Bunlar:-Benzeyen:Benzetilen öğelerden zayıf olanıdır.-Kendisine Benzetilen:Benzetilen şeylerden güçlü olanıdır.-Benzetme Yönü:Benzetilen şeyler arasındaki ortak ilgi.-Benzetme Edatı:Benzerliği ortaya koyan kelimeler.Örnek:
*Çocuk tilki gibi kurnazdı. (B-KB-BE-BY)
*Aslan gibi kuvvetli çocuk
1.Benzetilen: Aslan
2.Benzetme edatı: Gibi
3. Benzetme yönü: Kuvvetli
4.Benzeyen : Çocuk
Bunlardan benzeyen ve benzetilen aslî unsurlardır.
*Kar gibi beyaz ekmeği vardı.*Yanmış bir tavan gibi çöken akşamın altındaDinleriz, haykırarak kaçışan kargaları.Teşbih-i Beliğ (Yalın Teşbih):Sadece kendisine benzeyen ve benzetilenden oluşan teşbihtir.*Şair sevgilisine : "Ay yüzlüm, şeker sözlüm, gül dudaklım." diyor.*Patron tilkidir.
*Gönül Kuşu
*Altın başaklarKısaltılmış benzetme:Kafası kazan gibi oldu.
Altın gibi başaklarPekiştirilmiş benzetme:Dudakların elmadan etli / Altın sarısı başaklar
TEŞHİS (KİŞİLEŞTİRME) ve İNTAK (KONUŞTURMA) :
Teşhis, insan dışındaki canlı ve cansız varlıkları, düşünen, duyan ve hareket eden bir insan kişiliğinde göstermek, kişileştirmektir. Varlıklar insan gibi konuşturulursa buna intak denir.
İntak ve Teşhis aynı yerde bulunur ancak teşhisin olduğu her yerde intak olmayabilir. Her teşhis aynı zamanda kapalı istiaredir.
*Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi.(adalar insana benzetilmiş K.İ.aynı zamanda kişileştirme)
*Dinle yolcu bu ses onun sesidir
Sinsi adımlarla akşam yürüyor.(Kişileştirme)
*Mor menekşe:"Bana dokunma" diye bağırdı. (T/İ)
*Minik kuş:"Anne beni rüyalar ülkesine götür."diye yalvarıyordu.(T/İ)
*Sabahleyin kozasından bakan gelincikler sorar bu dünyaya-Ne dersin?Kanatlanıp uçalım mı?Çiçek olup açalım mı? (T/İ)
*Onun ölümüne gökyüzü ağladı.
*İçmiş gibi geceyi bir yudumda,Göğün mağrur bakışlı bulutları.*Ay suda bestelerken en güzel şarkısını
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı.
MÜBALAĞA (ABARTMA):
Bir sözün etkisini arttırmak için bir şeyi olduğundan üstün ya da aşağı göstermeye mübalağa denir.Örnek:
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın”
“Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.” mısraında şair bir şehidin tarihe sığmayacağını ifade ile güzel bir mübalağa örneği veriyor.
*Alem sele gitti gözlerimin yaşından.*Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yerO ne müthiş tipidir;savurur enkaz-ı beşer.*Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarkenBir uzak yıldıza benzedi güneş sen varken.
HÜSN-İ TALİL (GÜZEL NEDENLEME):
Gerçek nedeni bilinen bir olayı, bir durumu daha güzel bir nedenle oluyormuş gibi gösterme sanatıdır.
Örnek:
Gül-i ruhsarına karşu gözümden kanlı akar su
Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı
beytinde şair çok ağladığı için gözyaşları bulanık yani kanlı akmaktadır. Oysa şair bunu ilkbaharda sular bulanık akar benim de gözyaşlarım senin yanağının gülüne karşı bulanık akmakta diye söyleyerek güzel bir sebebe bağlıyor.
*Ateşten kızaran bir gül arardaGezer bağdan bağa çoban çeşmesi*Hak-i payine yetem der ömürlerdir muttasılBaşını taştan taşa urup gezer avare su.
*O kadar çaldı ki yürektenTürküler aşındırdı kavalı.*Güzel şeyler düşüneli diye /Yemyeşil oluvermiş ağaçlar
*Sen gittin yaslara büründü cihan, /Solar dallarında gül dertli dertli
TECAHÜL-İ ARİF (BİLMEMEZLİKTEN GELME):
Bir olayı, bir durumu, nesneyi çok iyi bildiği halde bilmez görünme ve bunu bu biçimde anlatma sanatıdır.*Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?*Geç fark ettim taşın sert olduğunuSu insanı boğar,ateş yakarmış.*Göz gördü, gönül sevdi seni yüzüm mahımKurbanın olam var mı benim bunda günahım.
*Durur dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
TARİZ (DOKUNDURMA) :
Alay, yergi ,sitem amacıyla bir sözün anlamca tersinin, karşıtının kastedilerek kullanılması, anlatılmak istenenin dolaylı bir biçimde söylenmesidir.
Örnek:*Düşük alan bir öğrenciye:"Allah nazardan korusun, bu ne büyük başarı."demek gibi.*Kendi kalesine attığı gollerle usta bir golcü olduğunu kanıtladı.
*Senin gibi dostum varken düşmana ne gerek.
*Çok iyi iş becermişsin, bir çuval inciri berbat ettin.
CİNAS:
Yazılış ve söylenişleri aynı, anlamları farklı sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır.Örnekler:
*Gam zedeler:
Gam vurur gam-zedeler gam-zede: gam felaketine uğramış kişi
Sinem hakkak delemez gamze: yan bakış
Delerse gamze deler hakkak: taş kazıyıcı
*yaz:
Eyleme vaktini zayi, deme kış yaz oku yaz
*yer:
Kısmetindir gezdiren yer yer seniArşa çıksan da bu akıbet yer yer seni.*gül:
Bu ne güzel bir gülHiç ağlama hep gül.*geç:
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç
İSTİARE (EĞRETİLEME)
Bir kavramın benzetme amacıyla başka bir kavramın yerine kullanılmasına denir.
A)AÇIK İSTİARE:
Kendisine benzetilenin söylenip, benzeyenin söylenmediği istiaredir.
İki kapılı bir handa/Gidiyorum gündüz gece (KB:Han/ B:dünya-söylenmemiş-)
Şu beşikte yatan meleğe bakın. (KB:melek /B:insan-söylenmemiş-)
Sınırlarımızda aslanlarımız bekliyor. (KB:aslan/ B:insan-söylenmemiş-)
İnatçı keçi benimle konuşmadı.(KB:keçi / B:insan-söylenmemiş-)
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? (KB:kar / B:saçların ağarması-söylenmemiş-)
Biricik kuzumu kazada kaybettim. (KB:kuzu / B:çocuk-söylenmemiş-)
B)KAPALI İSTİARE: Sadece benzeyenin kullanılmasıyla yapılan istiaredir. Kişileştirme olan yerde kapalı istiare vardır.
Güller ağladı sabaha kadar (B:gül / KB:insan-söylenmemiş-)
Oğlu büyüyünce yuvadan uçup gitti (B:oğul / KB:kuş-söylenmemiş-)
Martılar özgürlük şiirlerini okuyordu gökyüzünde (B:martı / KB:insan-söylenmemiş-)
Ninniler söylermiş serin dere (B:dere / KB:insan-söylenmemiş-)
MECAZ-İ MÜRSEL (DÜZ DEĞİŞMECE_AD AKTARMASI)
Bir sözü benzetme amacı gütmeden aralarında bulunan değişik bağıntılar nedeniyle başka bir sözcüğün yerine kullanma sanatıdır.a)Parça – bütün bağıntısı:
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal (Ay. Ay, bayrağın parçasıdır)
Vapur, Üsküdar’a yanaştı. (İskeleye)
Sana saçını kestir demedim mi? (Saçın bir kısmı)
Genç kız sigarasını hırsla yaktı. (Sigaranın ucu)
b)İç-dış bağıntısı:
Beş tabağı yedi. (dış-iç)
Ayaklarını çıkar (iç-dış)
c)Yer-olay;insan-yönetim
Sivas, bağımsızlığın ilk adımıdır
Tüm köy başına toplandı.
Ankara bu olayı kınadı.d)Sanatçı-yapıt
*Öğrenciler, Ömer Seyfettin'i okuyordu. (Eserlerini)e)Soyut-somut
Öğretmenler, gençliğe sahip çıkınız.(Genç insanlara)
f)Yön-insan(ülke –kıta-bölge)
Batı, bilimde daha ileridir.
g)Neden-sonuç
Tarlalara bereket yağdı. (yağmur)
TEZAT (KARŞITLIK):
Anlamı güçlendirmek amacıyla iki karşıt düşüncenin karşılaştırmalı biçimde bir arada kullanılması sanatıdır.
*Ağlarım hatıra geldikçe gülüşlerimiz.*Gülmek ol goncaya münasiptir.Ağlamak bu dil-i hazine gerek.*Neden böyle düşman görünürsünüz.Yıllar yılı dost bildiğim aynalar.
*Ben de gördüm güneşin doğarken battığını
*Karanlıklar kudurdukça yerinden Aydınlıklar fırlamakta derinden
TEVRİYE:
Birden çok anlamı olan bir sözcüğün aynı cümle, dize ya da beyitte en az iki anlama gelebilecek bir biçimde kullanılmasıdır. Sanatçı tevriyeyi amacını gizlemek için yapar.Örnek:
Sordum nigarı, dediler ahbab (nigar:sevgili)
Semt-i Vefa'da doğru yoldadır.
beytinde vefa "bir semt adı ve sadakat" manalarıyla , doğru yol " yolun düzlüğü ve seçilen tavrın doğruluğu" anlamlarıyla tevriyeli olarak kullanılmıştır
*Sarımsak da acı ama evde gerek bir dişi
*Bu kadar letafet çünkü sende var / Beyaz gerdanında bir de ben gerek
TELMİH (ANIMSATMA):
Anlama güç katmak amacıyla bir mısrada veya cümlede geçmişte yaşanmış olan, herkesçe bilinen bir olaya veya efsaneye değinme, onu anımsatma sanatıdır.
Örnek:
*Aşk-ı sadık menem Mecnun'un adı var.
*Uçmakta konmadan kıyısız bir denizde ruhBenzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh?
TEKRİR (YİNELEME)
Anlatıma güç vermek için bazı sözcükleri yineleme sanatıdır.
Örnek:
*Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri
*Çal sevdiceğim, çal meleğim çal.
KİNAYE (DEĞİNMECE):
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek şekilde kullanmaya kinaye denir.Bu kullanımda mecaz anlam kastedilir. Gerçek anlam düşündürülür.Örnek:
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın
beytindeki taş bağırlı deyimi ile hem dağların taş ve topraktan meydana gelmiş olması; hem de merhametsiz, yüreksiz olmak anlamı kastedilir. Buradaki merhametsiz mecazi anlamdır.
*Ali gözü açık bir çocuktur.*Kadın yoldan çıkmış
*Bu ağır yükü taşıyamaz o
TENASÜP (UYGUNLUK):
Anlamca birbirleriyle ilgili sözcükleri veya birbirini çağrıştıracak sözcükleri bir cümle ya da dizede birlikte kullanma sanatıdır.
Örnek:
Ol peri-veş kim melahat mülkinün sultanıdur
Hükm anın hükmü bana ferman anın fermanıdır.
beytinde padişahlık müessesesi ile ilgili olarak "sultan, hüküm, ferman, mülk" kelimeleri birbiriyle ilgilidir.
* Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, takası
Selam durdu tayfası.
ALİTERASYON:
Dizelerde veya söz içinde bir ahenk sağlamak için aynı sesi veya aynı heceyi yinelemektir.Örnek:
*Av avladılar, kuş kuşladılar
*Seherlerde seyre koyuldum semayı deryayı.
Seci: Düzyazı içinde görülen ses benzerliğidir.
*İlahi, gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter. İlahi, vücudum bahçesine ne diktinse o biter.
İSTİFHAM (SORULAMA)
Soru sorma sanatıdır.
*Bana çiçek göndermiş,
Beni seviyor mu?
NİDA
Sesleniş
*Ey Yolcu!*Ey Türk Milleti!

9 Ekim 2008 Perşembe

11 TMC TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI

BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
1. TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1896)

Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatımızda da batıya yönelme başlamıştır. 1860 yılında Tercüman-ı Ahvâl gazetesinin yayımlanmaya başlaması, Tanzimat edebiyatının da başlangıcı sayılmaktadır. Bu dönemde batı edebiyatlarından yeni tür ve şekiller alınmıştır. Edebiyatımızda birçok yenilik olmuştur:

1) ROMAN ve HİKAYE
*Türk edebiyatı ilk olarak 1859’da roman türüyle karşılaşır. İlk roman çevirisini Yusuf Kâmil Paşa yapar. Fenelon’dan ‘Telemak’ (Telemaque) adlı romanı tercüme eder.
*İlk yerli roman ise Şemsettin Sami’nin 1872’de yazdığı Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat adlı eserdir.
*Bu dönemde ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı ‘Letaif-i Rivayet’ adlı eseridir.

2) TİYATRO

Yayınlanan ilk tiyatro eseri, Şinasi’nin ‘Şair Evlenmesi’ adlı, iki perdelik, komedi türündeki oyunudur. Eserde görücü usulü ile yapılan evlilikler eleştirilmiştir. Şinasi, oyununda meddah geleneğinden de yararlanmıştır.

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
A)Karagöz
Kukla oyunudur, eğlendirme amacı taşır.
Ana karakterler, Karagöz ile Hacivat’tır. Karagöz, cahil, okumamış birini temsil eder. Hacivat ise bilgili geçinen biridir, Karagöz’le sürekli tartışırlar. Oyun, ikisi arasında geçen diyaloglara dayanır.
Kuklayı oynatan kişi bütün konuşmaları tek başına yapar.
B)Ortaoyunu
Pişekar, Kavuklu, Zenne gibi tiplerin şehir meydanlarında oynadıkları güldürü amaçlı seyirlik oyundur.
Metinsiz ve suflörsüz oynanan bir oyundur.
C)Meddah
Tek kişilik bir oyundur.
Meddah, canlandırdığı tipleri kendi lehçesiyle taklit eder.

3)GAZETE
*İlk gazete 1831 yılında çıkarılan Takvim-i Vekayi’dir. Bu, resmî bir gazetedir.
*Ceride-i Havadis, yarı resmî bir gazete olarak 1840’ta İngiliz William Churchill tarafından çıkarılmıştır.
*İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahval’dir.
*Daha sonra Şinasî tek başına 1862’de Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkarmaya başlar.
*Bu gazetelerin dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gibi gazeteler de bu dönemde çıkarılmıştır.
A. TANZİMAT EDEBİYATI BİRİNCİ DÖNEM (1860-1876 arası)
1860-1876 yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri arasında Şinasi, Ziya Paşa, Namik Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa yer alır.

Tanzimat edebiyatı 1. dönemin özellikleri:
“Sanat toplum içindir.” görüşü benimsenmiştir.
Fransız edebiyatı ve romantizmden etkilenmişlerdir.
Batı edebiyatından tiyatro, roman, hikaye, makale ve eleştiri gibi batıdan alınan türler bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Şinasi ile başlayan gazetecilik gelişir ve etkili bir iletişim aracı olur.
Bu dönem sanatçıları, edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmişlerdir.

Şiir:
Şiirde ‘toplum için sanat’ anlayışı güdülmüştür.
Şiirlerini düşüncelerini ortaya koymada bir araç olarak görmüşlerdir. Bu nedenle şiirde biçim ve estetik güzellik değil, içerik ön plandadır.
“Medeniyet, hak, adalet, kanun, reis-i cumhur, vatan, hürriyet” gibi yeni kavramlarla şiirin dili değişmeye başlar. Vatan ve hürriyet sevgisi gibi temalar ele alınır.
Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duygular işlenmiştir.
Dilde sadeleşmeyi, ölçüde heceyi savunmuşlar ancak uygulayamamışlardır. Çoğunlukla aruz kullanmışlardır.
Nazım birimi genellikle beyittir.

Roman:
Romanlar teknik bakımından oldukça zayıftır.
Zaman zaman olay akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilir.
Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere sıkça yer verilir.
Kölelik ve cariyelik, cariyelik kurumunun kötülüğü, yanlış batılılaşma gibi konular romanlarda sıkça işlenmiştir.
Kişiler tek yanlı ele alınır. İyiler hep iyidir, kötüler hep kötüdür. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
Konular günlük hayattan ya da tarihten alınabilir.

TANZİMAT EDEBİYATI 1. DÖNEM SANATÇILARI

ŞİNASİ (1826-1871)
Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür.
1860’ta Tercüman-ı Ahval (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr gazetelerini çıkarmıştır.
İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi) yazmıştır..
Noktalama işaretlerini ilk defa kullanmıştır.
Konuşma dilini yazı diline dönüştürmüş, yalın ve açık bir anlatımla nesirlerinde düşüncelerini dile getirmiştir.
Şiirlerinde dili, nesirlerine oranla ağırdır.

Eserleri:
*Çeviri:La Fontaine’den Fablları tercüme etmiştir. Lamartin’den manzum çevirileri vardır. İlk şiir çevirilerini yapmıştır. Tercüme-i Manzume isimli eserinde tercümelerini toplamıştır.
Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)
*Şiirler:
Müntehabat-ı Eşar
Divan-ı Şinasi
*Oyun:Batılı anlamda ilk tiyatro olan “Şair Evlenmesi”ni yazmıştır.
*Derlediği atasözlerini “Durub-ı Emsal-i Osmaniye” adlı kitapta toplamıştır.

ZİYA PAŞA (1829-1880)
Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir.
Fikirleriyle yenilikçidir ancak eserlerinde divan şiiri geleneğini sürdürmüştür.
Terkib-i bent ve terci-i bentleriyle ünlüdür.
“Şiir ve İnşa” adlı makalesinde, asıl şiirimizin halk şiiri olduğunu söyleyen şair, yazı dilimizin de halkın konuştuğu dili temel almasını savunmuştur.
Harabat isimli divan şiiri antolojisinde ‘Şiir ve İnşa’ adlı makalesindeki düşüncelerin tam tersini savunur. (Eski biçimlerle yeni konuları işlemiştir.)
Sade dilden yana olan şair, eserlerinde ağır bir dil kullanmıştır.
Eserleri:
Şiirler:
Harabat: Divan Şiiri antolojisi.
Külliyat-i Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel,
kaside ve şarkılar)
Terkib-i Bent, Terci-i Bent
Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır.
Mensur eserler: Rüya, Defter-i Âmal (Hatıraları.)

NAMIK KEMAL (1840-1888)
Vatan şairi olarak tanınır.
Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. (Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı…)
Bütün edebiyat türlerinde eserler vermiştir.
Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eski şiir geleneğine olan tepkisini ortaya koymuştur.
Tiyatro, ona göre edebi bir okuldur. Celalettin Harzemşah adlı eserinin önsözünde tiyatro ile ilgili görüşlerini açıklamıştır.
Eserleri:
Romanlar:İntibah (İlk edebî roman), Cezmi (İlk tarihî roman)
Eleştiri: Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. (Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır), Renan Müdafaanamesi (İlk eleştiri)
Oyunlar: Vatan Yahut Silistre, Celâlettin Harzemşah, Gülnihal, Âkif Bey, Zavallı Çocuk, Kara Belâ.
Tarih alanında ve İslâm diniyle ilgili eserleri: Osmanlı Tarihi, Kanije Kalesi, İslâm Tarihi.

İntibah: Eserin diğer adı ‘Sergüzeşt-i Ali Bey’dir. Aile konusu ele alınan romanda kötü kadınların ihtiras ve entrikalarına kapılarak hem kendilerini, hem başkalarını mahveden gençler anlatılır. Roman kahramanı Ali Bey, Mehpeyker adında kötü bir kadının peşine takılarak tutku derecesinde ona bağlanır. Ali Bey, bu sırada annesi tarafından Dilaşup adında saf ve temiz bir cariye kızla evlendirilir. Dilaşup, Mehpeyker’in çabalarıyla iftiraya uğrar ve satılır. Ali Bey’i öldürmek isteyen Mehpeyker’in bu düşüncesini öğrenen Dilaşup, Ali Bey’i kurtarmak ister, ancak kendisi öldürülür.

Cezmi: Roman, tarihi bir olayı anlatır. 2. Selim zamanında İranlılarla yapılan bir savaşın anlatıldığı romanda, Cezmi vatansever bir askerdir. Eserde Cezmi’nin başından geçen olaylar anlatılır.

AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir.
Halkı eğitmek, yetiştirmek amacıyla yazmıştır.
Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir.
Romanları teknik yönden kusurludur. Romanlarında akışı keserek uzun açıklamalar yapar.
Sade bir dil kullanmıştır.

Eserleri:
Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet (Hikaye türünün ilk örneği sayılır.)

ŞEMSETTİN SAMİ (1850-1904)
Edebiyatımızda ilk yerli roman (Taaşşuk-u Talat ve Fitnat) yazarıdır.
Dil alanındaki eserleri ile tanınır.
Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli eserlerdendir.
Eserleri:
Sözlükler: Kamusul-a’lem (Ansiklopedik sözlük ), Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî
Çeviri: Robenson Cruose (çeviri roman), Sefiller (Hugo’dan çeviri)

AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)
Milliyetçilik ve Türkçülük fikirlerini savunmuştur.
Tiyatro uyarlamaları ve çevirileri vardır. Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir.
Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya alıştırmıştır.
Tarih ve dil alanında önemli eserleri (Lehçe-i Osmani) vardır.
Çeviri:Şecere-i Türk (Çağatayca’dan Osmanlıcaya çeviri)
Sözlük: Lehçe-i Osmanî
Tarih eserleri: Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî



B. TANZİMAT EDEBİYATI İKİNCİ DÖNEM (1876-1896 arası)
1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır. Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur. Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir. Bu yüzden dilleri daha ağırdır. Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin etkisi vardır.

DÖNEMİN SANATÇILARI

RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914)
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir.
Şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir. Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında etkili olmuştur.
Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konularıdır. ‘Zerreden güneşe kadar her şey şiirin konusu olabilir’ görüşüyle yazmıştır.
Şiirde kulak için kafiye görüşünü savunur.
İlk realist roman yazarıdır. Araba Sevdası adlı romanında bilgisizce batıyı taklit eden Bihruz Bey’in ne hallere düştüğü anlatılır.

Eserleri:
Şiirler:
Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebab, Pejmürde, Zemzeme (Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî eleştirileri vardır.) (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık vermiştir.)
Hikaye:Muhsin Bey, Şemsa
Roman: Araba Sevdası
Komedi: Çok Bilen Çok Yanılır
Tiyatro:Afife Anjelik, Vuslat, Atala
Edebî bilgiler.: Talim-i Edebiyat
Eleştiri:Takdir-i Elhan

SAMİPAŞAZADE SEZAİ (1860-1936)

Batılı tarzda hikâyeleri vardır. “Küçük Şeyler” adlı hikâye kitabı kısa hikaye türünün başarılı örneklerindendir.
“Sergüzeşt” adlı romanıyla romantizmden realizme geçişe katkıda bulunmuştur. Romanda, Dilber adındaki esir kızın, çalıştığı evin oğluyla aralarında doğan mutsuz aşkı ve acı sonu anlatır.
Romantik özellikler taşıyan şiirler de yazmıştır.

Eserleri:
Piyes: Şir
Nesir:“İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı anılar, mektuplar vardır.

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1937)
Şair-i Azam olarak bilinir.
Batı şiirindeki yenilikleri Türk şiirine uyarlayarak Divan şiirini sonlandıran şair olmuştur.
Romantizmin etkisi altında kalmıştır.
Şiirlerinde zengin bir lirizm vardır. Söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özelliklerindendir. Tezatlar şairidir.
Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar.
Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insanlık gibi konuları işlemiştir.
Tiyatroları oynanmak için değil okunmak içindir.
Tiyatrolarında insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır.
Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir.
Oyunlarında Shakespeare’in etkileri görülür.
Dram türünde eserler vermiştir.

Eserleri:
Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
Oyunları: İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal,
İlhan, Hakan, Liberte.

NABİZADE NAZIM (1862-1893)

Realizmin ve natüralizmin temsilcisidir.
Romanlarıyla ve hikayeleriyle tanınmıştır.
Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romanı olarak bilinir. Köy hayatı tam bir realizmle yansıtılmıştır.
Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir. Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar.

Eserleri:
Hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa
Romanları:Karabibik, Zehra

MUALLİM NACİ (1850-1893)

Eski şiirin savunucusu ve temsilcisidir.
Eski-yeni edebiyat konusunda Recaizade Mahmut Ekrem ile aralarında tartışmalar olmuştur. Muallim Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, R.M.Ekrem, ‘kafiye kulak içindir’ görüşünü savunmuştur.
Batılı şiir tarzında başarılı şiirler yazmıştır.
Sade bir dil kullanır.
R.M. Ekrem’in ‘Zemzeme’lerine karşılık ‘Demdeme’leri vardır.

Eserleri:
Şiir kitapları: Ateş-pare, Şerare, Fürûzan, Sümbüle Edebî Bilgiler: Islahat-ı Edebiye

8 Ekim 2008 Çarşamba

9C Türk Edebiyatı Ders Notları

METİN – EDEBî METİN

Metin:Bir yazıyı şekil,anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.

Edebî Eser (Edeb Metin); Tanımı ve Özellikleri
İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser(metin) denir.
Özellikleri
· Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
· Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
· Konusu;ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
· Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
· Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
· Eser estetik ölçüler içinde ,belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır

6 Ekim 2008 Pazartesi

9D DİL VE ANLATIM NOTLARI

1. İLETİŞİM, DİL VE KÜLTÜR

1. İLETİŞİM


Duygu, düşünce ve isteklerin yazı, konuşma ve görsel-işitsel akla gelebilecek her türlü araçla aktarılmasına iletişim denir.
İletişimin kurulmasında altı temel öğe kullanılır:
* Kaynak(Gönderici) * Alıcı
* İleti (Mesaj) * Kanal(İletim yolu)
* Bağlam(Ortam) * Dönüt(Geri bildirim)

* Kaynak(Gönderici) : Duygu düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişiye denir.
* Alıcı : İletilen sözü alan kişiye denir.
* İleti (Mesaj) : Gönderici ile alıcı arasında aktarılan duygu,düşünce ya da isteğe denir.
* Kanal(Araç) : Gönderici ile alıcı arasındaki iletinin gönderilme şekline denir.
* Bağlam(Ortam): İletişimin gerçekleştiği yere denir.
* Dönüt(Geri bildirim) :Alıcının göndericiye verdiği tepkiye denir.

İletişim Niçin Gereklidir?
Kişi, sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için iletişim kurmak zorundadır.
İletişim hayatın vazgeçilmez bir gereğidir.
Ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarımızı gidermek için iletişim gereklidir.
Toplumsal yasa vu kuralları sağlıklı bir şekilde işletebilmek için gereklidir.

Gösterge ve Türleri:
Kendi dışında başka bir şeyi gösteren,düşündüren,onun yerini alabilen,kelime,nesne,görünüş ve olgulara gösterge denir.
Türleri:
a) Dil Göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer.
b) Doğal Gösterge: Ülkelerin doğal güzellikleri,yaprakların sararması…
C) Sosyal Gösterge: Trafik ışıkları,görgü kuralları…

İletişim Kurarken Kullanılan Göstergeler
* Dil göstergeleri : Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer.İnsan duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde dil ile anlatır. Dille gerçekleştirilen iletişim resim, şekil, işaret ve vücut diliyle yapılan iletişimden daha güçlü ve daha kullanılışlıdır.
* Dil dışı göstergeler : Resim,şekil,işaret,hareket,jest ve mimikler bu gruba girer.

2. İNSAN, İLETİŞİM VE DİL

Dil Nedir?
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan,kendisine özgü yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir anlaşma sistemidir.

Dilin Önemi ve Özellikleri

* Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır.
* Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir.
* Tam anlamıyla anlatma ve anlaşma; seslerden örülü kurallar bütünü olan “dil” ile sağlanır.
* Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir.
* Dil, canlı bir varlıktır.
* Dil, sosyal bir varlıktır.
* Dil, bir ortaklıktır.

Dilin Millet Hayatındaki Yeri ve Önemi

* Dil birliği, milleti oluşturan özelliklerin başında gelir.
* Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir.
* Millet için gerekli olan her şey, dilde saklanır.
* Dil; milletin manevî ve kültür değerlerini, millet olabilme özelliklerini bünyesinde sımsıkı muhafaza eder.
* Dil, milleti meydana getiren bireyler arasında ortak duygu ve düşünceler meydana getirir.
* Dil, milletin birlik ve bütünlüğünü sağlayan en güçlü bağdır.



DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ

1. DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI

* Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan dil sayısının ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
* Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleleri (dil akraba-lığı) adı verilir.

Yeryüzündeki diller yapı ve köken olmak üzere iki bakımdan incelenir:
A. Yapı Bakımından Dünya Dilleri
1. Tek heceli diller:
* Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur.
* Sözcükler ek almadan değişime uğramadan kalmaktadır. * Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam kazanır.
* Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.

2. Eklemeli (Bitişken) Diller:
* Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir.
* Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir.
* Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mancu- Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer.

3. Çekimli (Bükümlü) Diller:
* Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.
* Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya çıkar.
* Hint- Avrupa dilleri (Almanca, Farsca, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.

B. Köken Bakımından Dünya Dilleri
1. Hint - Avrupa Dilleri Ailesi
a. Asya Kolu: Hintçe, Farsça, Ermenice
b. Avrupa kolu:
* Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Felemenkçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).
* Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca
* İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil).
2. Hami-Sami Dilleri Ailesi: Akatça, Arapça, İbranice
3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba girer.
4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve Tibetçe bu ailedendir.
5. Ural- Altay Dilleri Ailesi:
a. Ural Kolu: Fince, Macarca,Estonca
b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca

“ Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır.”

OKUMA PROJELERİ


9C TÜRK EDEBİYATI

Ayşe Kulin-Köprü

9D DİL VE ANLATIM

Oğuz Atay-Bir Bilim Adamının Romanı

11TMC TÜRK EDEBİYATI

1.seçenek
Shakespeare-Macbeth
Abdülhak Hamit Tarhan-Finten

2.seçenek
Shakespeare-Romeo ve Juliet
Namık Kemal-Zavallı Çocuk

Zorunlu Kitaplar:
Şinasi-Şair Evlenmesi
Namık Kemal-Zavallı Çocuk

11TMB DİL VE ANLATIM

Erendiz Atasü-Kadınlar da Vardır
Goethe-Genç Werther'in Acıları (Mektup türü kapsamında)

12 TS TÜRK EDEBİYATI

Sabahattin Ali-Bütün Öyküleri

17 Eylül 2008 Çarşamba

9C TÜRK EDEBİYATI UYGULAMA

KÜÇÜK AĞA ROMANINDAN

“ Önce Tekke Deresi’nin üstü karardı, sonra şimşekler çakmaya başladı, ardından da yağmur boşandı. Kasabanın doğuya meyilli sokaklarında sağlı sollu ırmaklar peyda olmuştu. Gökyüzü neyi var neyi yoksa boşalacak gibi idi. Akşehir 1919’un baharını, büyük çöküntülerden sonraki ilkbaharı karşılıyordu: Parasızlık, yokluk ve açlığa karşı belli belirsiz bir ümit baharı bekliyordu. Bu ümidin hattâ adını söyleyebilecek bir babayiğit zor çıkardı. Fakat ne de olsa artık üşüyemeyecekler, hiç değilse sokaktan kurtulacaklardı. Ve soğuk, yaşlılarla çocuklar için açlık kadar yıkıcı idi, açlıkla büsbütün katlanılmaz oluyordu. Kasabada da yalnız yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kalmıştı.
Dört yıldır dükkânlarla, bağlarla, bahçe ve tarlalarla yalnız onlar uğraşıyor, her şeyin verimi de ona göre düşüyordu.
Aylardan beri ev kocaman bir göz olmuş, yollara dikilmişti: Her evin beklediği biri vardı, bir yavuklu, bir koca, bir oğul, bir ağa ve dayı…
Kimi hastahaneden, kimi dağıtılan kıt’asından, kimi esaretten geleceklerdi? Bunu düşünen veya düşünmeye cesaret eden pek yoktu; geleceklerini, gelmelerinin muhtemel olduğunu bilmek yetiyordu. Sonra gelmeleri gerekti, şarttı artık. Yoksa pırıl pırıl Akşehir kendi üzerine kapanan bir mezar olur çıkardı. Buna az bir şey kalmıştı.”
(Tarık Buğra, Küçük Ağa)



Soru 1: Yukarıda verilen metinden hareketle edebiyatın hangi bilim dalı ile ilişkisi olduğunu yorumlayarak yazınız. (10p)



TANZİMAT FERMANI
Herkesin bildiği gibi, devletimizde kuruluşundan beri Kuran'ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tebaasının refah ve mutluluğu en yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şeriata ve yüce yasalara uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine zayıflık ve fakirliğe dönüştü. Oysa, şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin imkansızlığı açık seçik ortadadır.
Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep ülkenin kalkınması, ahalimiz ve fakirlemizin refahı amacına yönelik oldu. Eğer, yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi konumu, verimli toprakları ve halkının yetenekleri gözönünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa, yüce Allah'ın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz götürmez.
(…) Söz konusu yasaların başında can güvenliği; ırk, namus ve malın korunması; vergi toplanması; halkın askere alınıp silah altında tutulma süresi gibi hususlar gelmektedir. Şöyle ki; Dünya'da can, ırz ve namustan daha kıymetli birşey yoktur. Bir insan bunları tehlikede görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canını ve namusunu korumak için olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği açıktır. Buna karşılık, can ve namustan emin olan bir kimse sadakat ve doğruluktan ayrılmaz, işi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı olur.
(…) Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin tümden değiştirilmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost devletlerin de bu yönetimin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları için fermanımız, İstanbul'daki tüm büyükelçilere resmen bildirilecektir.
Allah hepimizi başarılı kılsın; yasalara uymayanlar Allah'ın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Amin.

Soru 2: Tanzimat Fermanı’nın yayınlanması toplumda ne gibi değişikliklere yol açmıştır? Bundan hareketle Edebiyat ile Edebiyat Tarihi arasındaki ilişkiyi yorumlayınız. (10p)


YAPRAK DÖKÜMÜ ROMANINDAN

“Altın Yaprak Anonim Şirketinden neye mi istifa ettim? Bunda anlaşılmayacak hiç bir şey yok. Aldığım altmış iki lira aylıkla geçinemiyordum. Başımda iki küçük kardeşle hastalıklı bir ana var...
(…)
Bu sözleri söyleyen adam, bir ay evvel şirketin muhasebe katipliğinden istifa etmiş sansar yüzlü, keskin beyaz dişli, kara yağız bir gençti. O gün hem unuttuğu birkaç eşyayı almaya hem de eski kapı yoldaşlarını yoklamaya gelmişti.
Öğle paydosuydu. Memurların kibar kısmı karşı muhallebicide yumurta salatası, baş söğüşü, fasulye pilakisi yemeğe gitmişlerdi, söğüşe harcanacak parası olmayanlar bir yandan peynir, zeytin, lop yumurta ile karınlarını doyuruyorlar, bir yandan arkadaşlarını dinliyorlardı. O, masalardan birinin üstüne boylu boyunca uzanmış, iskarpinlerinin topuğu ile dağınık kağıtlara vura vura sözüne devam ediyordu:
- Böyle mutlaka bir şeyler yapmaya azmettikten sonra ibret gözü ile etrafıma baktım... Bir alay saçlı sakallı adamlar mektep çocukları gibi art arda dizilmiş, bir acayip sürüye katılmış, yerimizde sayıyoruz. Bulunduğun yerde ne kadar çalışıp çabalasan önündeki, yanındakini ne kadar itip kakıştırsan nafile... Bilmem kaç yıl geçecek de aylığın bilmem kaç kuruş artacak. Biri kovulacak, ölecek de iki adım ileri gideceksin. Onun için ya devlet başa, ya kuzgun leşe dedim, kendimi bu kafileden, yani Altın Yaprak Anonim Şirketinden dışarı attım... Aranızdan ayrılalı bir ay var mı? Belki yok bile... Çulu derhal düzelttim değil mi?
Yerinde doğrulmuş, fantezi ipek çoraplarını, yeni gömleğini gururla göstererek gülüyordu: Mamafih, fena bir şey mi yapıyorum? Kimsenin malına, hayatına, ırzına mı dokunuyorum? Kat'iyyen... Sadece Havyar hanında bir komisyoncunun yanında çalışıyorum... Onun hesabına gümrükten mal çıkarıyorum. Şimdilik ehemmiyetsiz bir maaş, yine nispeten ehemmiyetsiz bir anafor... Fakat Allah bereket versin, gül gibi geçiniyorum...
Öksürüklü bir ihtiyar, derin derin göğüs geçirerek; Hakkın var... ne çare ki bizden geçti diye söyleniyor; yirmi yaşlarında iki saf çehreli çocuk muzaffer bir spor şampiyonu seyreder gibi hayretle, hasetle ona bakıyorlardı. Yalnız, yüzünün bir yanı muharebede yanmış kırklık bir memurun ne düşündüğünü anlamak kabil değildi. Yumruğunu çenesinin altına dayamış, yemeğini yarım bırakmış, gözlerini kapayarak düşünüyordu.
Genç adam, masadan inmişti. Sobanın ağzında görünen ateşlerden bir sigara yaktıktan sonra dolaşmaya, Havyar hanına, gümrüğe dair vurgun, anafor hikayeleri anlatmaya başladı. Bunların çoğu bire bin katmak suretiyle şişirilmiş masallardı. Fakat bu mahrum adamlar, onları olduğu gibi kabul ediyorlar, başkaları kürekle altın kürerken kendilerinin bu rutubetli odada birkaç lira için yarı aç çürümelerine hayıflanıyorlardı. Hatibin gözleri bir aralık, odanın karanlık bir köşesine, yüksek bir yazıhanenin arkasından kendine bakan bir ihtiyar adamın gözlerine ilişti. Birdenbire utanmış ve cesaretini kaybetmiş gibi sustu.
Bu, Ali Rıza Bey isminde altmış yaşlarında bir eski mutasarrıftı. Odanın bir köşesindeki yazıhanesinde, bir çöl ortasında gibi, daima yalnız ve unutulmuş, çalışır, kimse ile konuşmazdı.
Çok iyi ve terbiyeli bir adam olduğu için, büyük, küçük herkes, hatırını sayardı.
(Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü)

Soru 3: Yukarıda verilen Yaprak Dökümü adlı romandan hareketle edebiyat ile toplum bilimi arasında nasıl bir ilişki olduğunu yorumlayınız.(10p)

KOŞMA


Ala gözlerini sevdiğim dilber Karşımızdan gelen acep yar m’ola
Kokuya benzettim güller içinde Benim gibi yaralanmış zar m’ola
İnceciktir belin, hilaldir kaşın Benim sevdiceğim güzel var m’ola
Selviye benzettim dallar içinde Hakk’ın yarattığı kullar içinde

Benim dostum gelişinden bellidir Karacaoğlan söyler biz de varalım
Ak elleri deste deste güllüdür Kelpler rakib olmuş biz de görelim
Güzel seven yiğitler de bellidir Halin, hatırını anın soralım
Melil mahzun gezer iller içinde Götürüp giderler sallar içinde



“Ay Kağan'ın yüzü gök , ağzı ateş, gözleri elâ ,saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu. Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi.Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü.” Destanın devamında olağanüstü özeliklere sahip olan Oğuz Kağan’ın yiğitlikleri, çocukları, ülkesini büyütmek için yaptıkları anlatılır. Bir şenlik (toy) sonrasında halkına şöyle seslenmiştir:

“Ben sizlere kağan oldum
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Bozkurt olsun bize uran
Av yerinde yürüsün kulan
Dana deniz, daha müren
Güneş bayrak gök kurıkan”
(Oğuz Kağan Destan)

Soru 4: Yukarıda verilen metinlerden hareketle edebiyat ile halk bilimi arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Yorumlayınız. (10p)

20 Temmuz 2008 Pazar

COĞRAFYADA ŞART KİPİ

Her günkü yollarından evlerine dönerken
Vurur yorgun adamların parçalanmış gölgeleri
Saray duvarlarına.

Coğrafya kitabında konu:
Yeryüzünün şimdiki hali.
Ülkelerin yüz ölçümü,
Engebeler, dağ, orman, vadi.

Akar su, iklim, yağış
Bitkiler, nüfus, konuşulan dil
Halkın geçim kaynakları - -
Ülkeleri bildirir
Bir coğrafya kitabı.

Bilgi! Kitaplar ne bilir,
Ben ölçmedimse bütün ölçümler boşuna.
Yağmurların sözü nasıl edilir,
Alnım ıslanmadıysa serin yağışlarında.

Ne denizler deniz, dağlar dağdır
Ne bahçeler bahçe.
Yok öyle göller
Ben olmayınca.

Ben gidemiyorsam
Kitaplar aldatır.
En verimli toprak, ben göremiyorsam
Katı, kıraç, kısır.

Gök-delen yapılardan söz açar
Işıklar içinde bir şehir
Salaşlardır, sallanan, ben gezemiyorsam
Adımlarım değmiyorsa uzun, sonsuz sokaklar
Başlamadan bitiverir.

Koca koca şehirler
Milyonların üstünde - -
Coğrafya kitapları!
Geçer yorgun adamlar sarayların önünden
Kapıları kapalı.

BEHÇET NECATİGİL

25 Nisan 2008 Cuma

2007-2008 ÖĞRETİM YILI TÜRK EDEBİYATI VE DİL ANLATIM DERSLERİ 2.SINAV KONULARI

11MFA DİL VE ANLATIM
Deneme
Fıkra
Makale
Eleştiri
NOT:Sorular klasik sınav, boşluk doldurma ve test biçimindedir.
Dİl ve Anlatım kitabında bu konularla ilgili bölümleri gözden geçiriniz.

10MFA DİL VE ANLATIM
İsimler
Sıfatlar
Anlatım Biçimleri
Deyim Aktarmaları
Zamirler
Lirik Anlatım
Zarflar
Dil ve Anlatım Özellikleri

9B/D/E DİL VE ANLATIM
Atasözleri ve Deyimler
Kelime Grupları (İsim Tamlamaları-Sıfat Tamlamaları-Edat Grubu-Bağlaç Grubu-Ünlem Grubu-Ünvan Grubu)
Eylemsiler
Cümlenin Öğeleri
Cümle Türleri

9E TÜRK EDEBİYATI
Şiir (Tema, Sanatlar, şiirde gerçeklik, şiir inceleme)
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinleri İnceleme Yöntemi(Metin ve Zihniyet, Yapı, Dil ve Anlatım, Tema, Yorum,vb.)
Öykü türü (Olay ve Durum Öyküsü Özellikleri)

NOT:Sınıfta işlenen metinlerin yanısıra dışardan metinler de sınıfta işlenen yöntem baz alınarak sınavda sorulabilir.

10TMC TÜRK EDEBİYATI
Halk Edebiyatı (Aşık Veysel, Karacaoğlan vb.)
Divan Edebiyatı (Fuzuli, Baki vb.)

17 Nisan 2008 Perşembe

9.SINIF DİL VE ANLATIM UYGULAMA

9. SINIFLAR DİL VE ANLATIM DERSİ CÜMLE UYGULAMALARI
Teslim Tarihi:9E için 21 Nisan/9D için 24 Nisan

1. Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

2. Kalemini masaya bıraktım.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

3. Egoist adam can sıkıntısı azabından kurtulamaz.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

4. Kel tepeleri ağaçlarla süsleyeceğim.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

5. Hayriye Hanım, sandığında sepetinde ne varsa ortaya dökmüş, son kalan iki parça elmasını mezara götürmüştü.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:



6. Haftada iki gece dostlarla danslı çay partisi veriliyordu.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

7. İhtiyar kadın beni elimden tutarak dar bir taşlıktan geçirdi.


• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

8. Çeşmenin yalağından hafif bir su şıpırtısı gelmektedir.


• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

9. Paraya ihtiyacı varsa kendisi gelir.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:


10. Bu bizim kapımız, umutsuzluk kapısı değil.

• Öğelerine ayırınız,
• Cümleleri yapısına göre inceleyiniz.
-Yapısına göre:
-Yüklemin türüne göre:
-Öğelerin dizilişine göre:
-Anlamına göre:

25 Mart 2008 Salı

9E Türk Edebiyatı Uygulama

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...

Ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir KİRALIK ilanı oldu.
O anda Pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. O köşk...O köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...Ve o pencereden Mahinur...Sarı bukleleri, menekşe bakışları ile Mahinur...
Neden daha ilk görüşte onu sanki asırlardan beri tanıyormuşum hissine kapılmıştım, bunu izah edemeyeceğim. Niçin bana her bakışında boğazıma bir eziklik, süzme balın boğazda bıraktığı gıcığa benzer tatlı bir baygınlık yapışırdı, o da meçhulüm. İnsan, çocuklukla delikanlılık arasındaki o hülyalı çağda nedenlerle niçinlerle mi uğraşır? O yaşta insan hiç düşünmeden sadece yaşamaya bakar. Hem de ne yaşamak?..Bulutlarda yıldızlarda gibi...
Mahinur da zaten oralarda, öyle üstün bir alemden dünyamıza inivermiş olmalı idi. Onun da bizim gibi etten kemikten yapıldığını, bizler gibi yiyip içtiğine inanamayacağı gelirdi insanın. Sarı ayva tüyleriyle kaplı incecik kollarını biraz fazla sıkacak olsam, parmakların arasında bir kelebek gibi ezilip eriyiverecek sanırdım.
And içmiştik güya... Büyüyünce evlenecektik. O zamana kadar hiç, ama hiç bir şey, bizi birbirimizden ayıramayacaktı. Halbuki sonra... Halbuki sonra o taşralı müteahhidin ona talip olmasıyla bütün bu tasavvurlar iskambilden bir kule gibi bir anda yıkılıvermişti.
Az mı ağlamıştım? Az mı yalvarmıştım?
-Sen razı olmazsan, hiç bir kuvvet seni hışır herifle evlenmeğe icbar edemez, diyordum. Ona İstanbul’dan kaçmayı teklif ediyor, taş kırıp, yük taşıyıp kendisin bakacağımı söylüyordum.Fakat Mahinur eski Mahinur değildi artık... Üç günün içinde değişivermişti sanki. Bana burnunun ucundan bakıp, bir:
- “Çocuk gibi konuşuyorsun sen” deyişi vardı çıldırmak işten değildi. Onu tokatlamamak için zor tutuyordum kendimi. Hele dünyada başka kız kalmamış gibi benim sevgilime göz diken ve beni ömrüm boyunca en büyük saadetimden mahrum edecek olan o uğursuz müteahhide öyle bir derin bir kin besliyordum ki bir gece yolunu bekleyip herifi köprünün yanındaki yamaçtan aşağı atmayı, sonra da üzerine kaya parçalrı yuvarlamayı tasarlıyordum.
Gençlik, çocukluk... İş olacağına vardı...Mahinur müteahhitle evlenip gitti, beni hüsranlarımla yalnız bıraktı.
İlk aşkın hatırası ne de olsa başka oluyor...Aradan bunca yıllar geçmesine rağmen onu hala unutamadım. Onun sarışın hayali ne vakit aklıma vursa, içimi buruk bir acı kaplar, hayatımı onunla birleştirse idim belki ben de bugün herkes gibi mesut bir insan olurdum diye düşünürüm.
Elimde çevirip durduğum ilanı belki yirminci defa okudum. Demek şimdi o köşk kiralıktı ha?.. Demek bir vakitler Mahinur’un o şeftali kokusuna benzeyen körpe rayıhasıyla doldurduğu odalar şimdi boş ve sahipsiz... Peki ama ben ne duruyordum? Bu evi bir yazlığa kiralamak için ne bekliyordum? Avcumun içinden bir sabun gibi kaydırıp başkalarına kaptırdığım saadetin hiç değilse tatlı hatırasını yeniden yaşamak, o sakin kıyıda eski günleri hayaliyle üç ay olsun... başbaşa kalmak için bundan güzel fırsat mı olurdu... Bir uykuda gezen gibi sokağa nasıl fırladığımı,tramvaya nasıl bindiğimi anlamadan; kendimi ilanda bildirilen köşkün kapısında buldum.
Kapıyı bana kırmızı saçlı, şişman bir kadın açtı.Ve göz göze gelmemizle çığlığı basması bir oldu:
- Siz? Siz?.. Aman Yarabbim, rüya mı görüyorum? Sonra benim aptal aptal baktığı görünce sitemli bir sesle :
- Korkarım tanıyamadınız, dedi. Ben Mahinur ...Çocukluk arkadaşınız Mahinur.
O anda nasıl sendeledim, müvazenemi kaybedip merdivenlerden tekerlenmedim, şaşılır. Bu karşımdaki boyalı saçlı, çifte gerdanlı, bu kolları şıkır şıkır altın bilezikli kadın Mahinur öyle mi? O sülün gibi endam, on sekiz yıl içinde böylesine kütükleşsin, o şiirli ses, o buğulu bakışlar ,o prenses gibi tavırlar bu rütbe müptezelleşsin... Şaşkınlıktan elimdeki ilanı uzayıp:
-Peki ama, diye yutkundum. Siz Pendik’teki köşkü o zaman satmamış mıydınız?..
Sabık sevgilim:
-Sattıydık dedi.Sattıydık ama Arif sağolsun yeniden aldı.
Sonra birden :
-“Böyle kapı ağzında mo konuşacağız.” diye beni adeta içeri çekti. Kavrulmuş soğan kokan bir koridordan geçirip karnalık bir salona soktu. Bir yandan kapalı perdeleri açıyor, bir yandan da :
-Söyleyin, diyordu. Allah aşkına söyleyin. Çok değişmişim değil mi?
-Yooo..........Hayır... Katiyen, diye ekledim. Ne iseniz osunuz.
Ve fevkalbeşer bir gayetle ilave ettim:
-Hatta daha da güzelleşmişsiniz...
Güldü:
-Siz de hiç değişmemişsiniz, dedi. Aynı nezaket, aynı komplimanlar ...
Gülüşünü beğenmedim. Gülerken boyalı dudakları çok açılıyor, yan taraftan köprülü bir altın dişi görünüyordu.
-Biz Samsun, Erzurum, Adana, İzmir dolaştık durduk, dedi.Şükür artık temelli geldik. Zaman ne çabuk geçiyor Yarabbim...Pendiği dün gibi hatırlıyorum. Hey gidi günler hey...
Ne kadar da geveze olmuştu. Hiç soluk almadan konuşuyordu. Bir ara:
- Hatırlar mısınız bilmem, dedi. Şiirler okurduk hep sizinle...Hani canım o demir iskelenin ucunda...Hele Faruk Nafiz’in “Kışkanç” diye bir şiiri vardı. Anket defterime bile yazmıştınız hatta. Nasıldı bakayım o:
Sakın bir söz söyleme
Yüzüme bakma sakın ...
Sesini duyan olur
Sana göz koyan olur ...
İsabet ki gerisini hatırlayamadı. Yoksa şiire de, Faruk Nafiz’e de yazık olacaktı.
Mahinur:
-Ah…Ah, diye göğüs geçirdi. Sonra bir sigara yakıp dumanını yukarı üfledi. Bu haliyle Mısır filmlerindeki geçkin trajedi artistlerine benziyordu. Dilini dudakları üzerinde gezdirip yapışmış kalmış bir tütün parçasını, tüh diye hafifçe tükürdükten sonra, gözleri süzgün, devam etti:
-İtiraf edin o zamanlar bana karşı büyük bir zaafınız vardı. Bilmez miyim hiç? Vardı işte… Açık konuşmak icap ederse ben de bu hususta size hayli cesaret vermiştim.
Hiç lüzumu yokken bir kahkaha atıverdi:
-Ben de neler söylüyorum değil mi? İhtimal siz bunları unuttunuz bile. Ah siz erkekler… Hepiniz böylesiniz.
Daha fazla dayanamadım:
-Ben müsaadenizi rica edeceğim, dedim
-Hiç olur mu bu kafarcık? Dedi. Şimdi nerde ise Arif de gelir, yemeği birlikte yerdik.
-Teşekkür ederim, bir başka sefer, dedim. Şapkamı aldım sıvışıyordum… Arkamdan seslendi:
-Peki ama hani ev için bir şey söylemiştiniz?
Ha ev mi? Dedim. Az daha, artık olmasa da olur, diyecektim. Birden toparlandım:
-Bir ahbap için soracaktım da…
-Madem siz aradasınız, güzel hatırınız için yazlığını sekiz yüze bırakırız, dedi.
Yangından kaçar gibi merdivenleri üçer üçer atlayarak indim. Ben köşkün kapısından çıkarken eli çantalı bir adam içeri giriyordu. Mahinur’u tanımakta güçlük çekmeme rağmen kocasını ilk görüşte tanıdım. Gözünde yine o altın gözlüğü, burnunun altında yine o kırpık bıyıkları… yalnız şakakları biraz ağarmış. Durdum, arkasından uzun uzun baktım. Bir vakitler öldürmeyi kurduğum bu adama karşı şimdi içimde büyük bir minnet duyuyordum. Utanmasam, arkasından koşacak, bu manasız kadını üstümden çekip aldığı için yüzünü gözünü öpecektim. “Var ol koca arslan” diye söylendim. “Sen olmasaydın şimdi ben, sükut-u hayalin azabıyla ömrünü zehir etmiş bir bedbaht olacaktım. Saadetimi sana borçluyum. Çok yaşa sen, var ol.” Sonra bir kuş hafifliği ile İnönü gezisine doğru yürüdüm.
Yeni tomurcuklanan ince dalları, üstündeki bulutsuz semayı ve Boğaz’ın lacivert sularını sanki ilk defa görüyormuşum gibi doya doya seyrettim. Damarlarıma rahat, geniş, sıcak bir sevinç yayılmıştı. Koşmak; banklarda oturan suratı asık ihtiyarlara, yoldan gelip geçen somurtuk insanlara, bebek arabalarının yanında yün ören nemrut çocuk dadılarına sokulup, “Gülsenize, neşelensenize. Bakın gök ne temiz, güneş ne parlak, hayat ne güzel” diye bağırmak istiyordum.

HALDUN TANER

12 Mart 2008 Çarşamba

10MFA ve 11MFA Dil ve Anlatım Sınavı Notları

11 MFA Dil ve Anlatım
Aykut:98/Simge:82
Damla:85/Başak:85
Coşkucan:90/Burak:46
Sezgi:95/Seçil:76
Ezgi:94/Meral:78

10 MFA Dil ve Anlatım
Bartu:66/Tenay:74
Arman:45/Ayberk:60
Dorukan:60/Ahmet:56
Kübra:72/Kaan:63
Alphan:38

9/D ve 9E Dil ve Anlatım Sınav Sonuçları

9/D Dil ve Anlatım
Şahap:30/Altay:57
Kaan:52/Görkey:77
Berkay:71/Ahmet:53
Esra:56/Derin:39
Didem:33/Büşranur:56
Efe:48/Cemhan:73
Selen:21/Elif:51

9/E Dil ve Anlatım
Efe:58/Selen:73
Alihan:58/Kaan:62
Mert:59/Defne:68
Aslı:76/Çağlan:63
Bahadır:51/Zeynep:76
Atasay:68/Bartu:52

11 Mart 2008 Salı

9B Dil ve Anlatım Sınavı Notları

Kaan:85/Bade:69
Celal:78/Renas:71
Deniz:92/Saba:79
Elif:92/Doruk:88
Ekin:87/Kutay:76
Derin:91/Yekta:84
İrem:89/Tuğçe:87

10 Mart 2008 Pazartesi

9E ve 10TMC Türk Edebiyatı Sınavı Notları

9E Türk Edebiyatı
Efe:55/Çağlan:25
Alihan:52/Bahadır:55
Atasay:61/Zeynep:64
Oktay:36/Bartu:53
Mert:45/Defne:58
Aslı:53/Selen:85
Kaan:53

10TMC Türk Edebiyatı
Yiğit:57/Mina:57
Yağmur:66/Ali Berker:61
Büşra:52/Türkay:43
Ergun:72/Nazlıcan:53
Uğur Kağan:54/Arınç:44
Barış:36

9 Mart 2008 Pazar

9.SINIFLAR DİL VE ANLATIM SINAV KONULARI

Ses Bilgisi
Yazım Kuralları
Noktalama İşaretleri
Sözcükte Yapı
Atasözleri ve Deyimler
Kelime Grupları (İsim ve Sıfat tamlamaları,Edat-Bağlaç-Ünlem-Ünvan grubu, ikilemeler)

3 Mart 2008 Pazartesi

9.SINIF DİL VE ANLATIM NOTLARI

KELİME GRUPLARI

A) İSİM TAMLAMALARI

Her isim anlamca eksiktir. Mesela “bahçe” kelimesi bir isimdir ve bu “bahçe”nin kime ait olduğu, ne bahçesi olduğu gibi bilgiler “bahçe” kelimesinin içinde yoktur. İşte bu eksiklikten dolayı bazen ismin anlamını bir başka isim tamamlar. Elma bahçesi, çiçek bahçesi, Orhan’ın bahçesi gibi gruplar oluşur. Bir ismin bir başka ismi böyle tamamlamasına “isim tamlaması” adı verilir.


Tamlayan-Tamlanan Nedir?

Tamlamanın ilk unsuruna tamlayan, ikincisine tamlanan denir.
Telefonun sesi
1 2
tamlayan tamlanan

İsim tamlamalarını anlayabilmek için iyelik eklerini bilmek gerekir.

İlgi ve iyelik ekleri:

İlgi (Tamlayan) Ekleri:
İsmi başka bir kelimeye bağlayan eklerdir. İsim tamlamasının tamlayanında bulunur.
Çayın rengi
Çocuğun hastalığı
Arabaların tekerlekleri

İyelik (Tamlanan) Ekleri:
İsmin sonuna gelerek varlığın sahibini bildiren eklerdir. İsim tamlamasının tamlananında bulunur.
Çayın rengi
Çocuğun hastalığı
Arabaların tekerlekleri


Belirtisiz İsim Tamlaması: Birinci unsurun eksiz olduğu, ikincinin ek aldığı tamlamalardır.
• Kitap kapağı
• Yol kenarı
• Ayakkabı burnu
• Konuk giysileri

Belirtili İsim Tamlaması:İki unsurun da ek aldığı tamlamalardır.
– kitabın kapağı
– yolun kenarı
– ayakkabının burnu
– konukların giysileri

Takısız İsim Tamlaması: İki unsurun da ek almadığı isim tamlamalarıdır. Birincisi, ikincinin hammaddesini ya da neye benzediğini bildirir.
– kağıt tabak
– cam kavanoz
– keten pantolon
– demir parmaklık
– yün kazak
benzerlik ilgisi:
– kömür göz
– bal dudak
– inci diş

Zincirleme İsim Tamlaması: Ya tamlayanın ya tamlananın ya da her ikisinin bir isim tamlaması olduğu durumlara denir.
– Bilgisayar satıcılarının çantaları
– Gömleğimin kol düğmeleri
– Türkiye’nin turizm gelirlerinin toplamının faizi…

İsim Tamlamalarının Özellikleri

1.Tamlayanla tamlanan arasına başka kelimeler girebilir.
– Yemeğin nefis kokusu
– Ülkemizin değişik sebeplerle bir türlü toplanamayan, toplandığında gayri safi milli hâsılayı yükseltecek olan vergileri…

2.Tamlayan da tamlanan da sıfat alabilir.
– Yüksek dağların kokulu çiçekleri…
– Zirvelerden kopup gelen rüzgârın bedenimi buz gibi yapan soğuğu…

3.Tamlayanla tamlanan yer değiştirebilir.
– Bulutları dağıldı artık dağların.
– Şimdilerde saçları iyice ağarmış benim biricik babacığımın.

4.Zamirlerle isim tamlaması kurulur.
– Kimin nesi kaybolmuş.
– Bunların çoğu kayıp.

5.İsim ve zamir dışında başka kelimelerle isim tamlaması kurulmaz.
– Çocuğun anlayacağını biliyorduk.
– Senin gibisini görmedim.

6.-den hal eki tamlayan eki yerine kullanıldığında da tamlama isim tamlamasıdır.
– Arkadaşlarından bazısı başarılı değil.
– Dükkânlardan üçü daha açılmamış.

7.Bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabilir.
– Sabahleyin büronun halısını, paspasını, camlarını yıkadık.

8.Birden fazla tamlayan bir tamlananı tamamlayabilir.
– Ali’nin, Cem’in, Musa’nın notları eşit.

9.Cümlede “sadece tamlanan”ın kullanıldığı durumda bu “tamlanan”a “tamlayanı düşmüş isim tamlaması” denir.
– Yolculukta çantası kaybolmuş.
– Bana defterini verdi.

10.Cümlede “sadece tamlayan”ın kullanıldığı durumda bu “tamlayan”a “tamlananı düşmüş isim tamlaması” denir.
– Bu üç daire ablamındır.
– Bu üç daire ablamın dairesidir.
– Kitap Tarık’ın.
– Kitap Tarık’ın kitabı.

11.Belirtisiz isim tamlaması sıfat görevinde kullanılabilir.
– Su yeşili gömleğini giymişti.
– Göğü ateş rengi bulutlar kapladı.
– Bu, acemi işi bir resim.

12.Belirtisiz isim tamlaması sıfat tarafından nitelenebilir.
– Etkileyici çam kokuları arasında ilerliyoruz.
– Eski devlet bakanı…

SIFAT TAMLAMALARI

Bir sıfatın, ismin anlamını tamamladığı durumlara sıfat tamlaması denir.

• Mavi gömlek
• Küçük dereler
• Yeşil elmalar kızardı, olgunlaştı.
• Fuara birçok işadamı katıldı

Sıfat tamlamaları anlam ve yapı bakımlarından isim tamlamasından farklıdır. Birinci fark tamlayandadır. İsim tamlamasında tamlayan isimdir, sıfat tamlamasında ise sıfattır. Sıfat tamlamasının tamlayanı özellik bildirir. İsmi, renk, koku, biçim, büyüklük, nitelik, sayı gibi yönlerden tamamlar.

Adlaşmış Sıfat:

Adlaşmış sıfatlar, sıfat tamlaması sayılmaz. Aşağıdaki cümlede “yeşiller” ve “maviler” kelimeleri adlaşmış sıfattır ve sıfat tamlaması değildir.

• Tatbikatta yeşiller mavileri yendi.

UNVAN GRUPLARI

Kişilerin mesleklerini, makamlarını, akrabalık ilişkilerini, lakaplarını, onlara duyulan saygıyı belirten sıfatlara unvan denir. Unvanlar insan isimlerini niteler. Bazen isimden önce, bazen sonra gelir:
• İsmet Bey, Teğmen Kasım, Ali Amca, Hasan Paşa, Ahmet Reis, Doktor Okan, Ayşe Hanım, Çolak Salih, Mustafa Öğretmen...

• Unvan bildiren kelimeler bazen isim göreviyle kullanılır:
Paşa buraya gelecekmiş.
Bunu doktor söyledi.


EDAT (İLGEÇ) GRUBU

Edatlar cümleye çeşitli anlamlar katan sözcüklerdir. Görevleri anlam grubu oluşturmaktır. Kendilerinin tam bir anlamı yoktur ama cümleye anlam katar. Başlıca edatlar şunlardır: İçin, kadar, gibi, üzere, bir, dolayı, değil, -e göre, -e doğru, -e rağmen, -e karşı, -den başka, -den beri, -den yana, -den sonra, sadece, ile…
Bir kelimenin edat olup olmadığını ve edatın cümleye hangi anlamları kattığını bilebilmek gerekir.
İçin:
Hastalandığı için iki gündür gelmiyor. (neden)
Kadar:
Bu kadar başarılı birini hiç görmedim (karşılaştırma)
Gibi:
Rüya gibi bir yazdı. (benzetme) ( sıfat yapmış)
Üzere:
Kitabı geri vermek üzere aldı. (koşul)
-e göre:
Babama göre, öğretmen olmalıymışım. (görüş)
-e doğru:
Akşama doğru size geliriz. (zaman)

UYARI

• Sonunda doğru adrese geldik. (sıfat)
• Tahtaya bir doğru çizdi. (isim)
• O her zaman doğru konuşur. (zarf)
• Bana doğru bağırdı. (edat)
• Bana doğru söyle, yalan konuşma. (zarf)

BAĞLAMA GRUBU

Bağlaç; sözcükleri, söz öbeklerini ve cümleleri bağlayan sözcüklerdir. Kendilerinin tam bir anlamı yoktur. Edatlar grup oluşturduğu halde bağlaçlar grup oluşturmaz. Onun için “bağlaç grubu” yoktur “bağlama grubu” vardır.
• Fakat, ama, ve, veya, ya da, de, ki, ne var ki, öyleyse, oysa, çünkü, nitekim, hem…hem, ne…. ne, ya…. ya…
• Bağlaçlar asıl görevlerinin yanında ek görevler de edinir. Hatta öyle olur ki bağlacın ek görevi bağlama görevinin önüne geçebilir. Aşağıda bunun birçok örneğini göreceksiniz.
Fakat:
Yıllar geçti; fakat sizi hiç unutmadım. (ekleme bilgi)

Ve:
Genelde cümleye değişik anlamlar katmaz. Sadece bağlama görevi yapar.
Bu durumda neleri bağladığı önemlidir.
Ben ve sen ayrılmaz bir bütünüz. (zamirleri bağlamış)
Köyünü ve annesini çok özlemiş. (nesneleri bağlamış)

Ama:
Bizimle gelebilirsin; ama yaramazlık yapmak yok. (koşul)
De:
Dostlarını aradı da bulamadı. (cümleleri bağlamış)
Ki:
Gül ki yüzünde güller açsın. (koşul)
Ne…ne:
Yanında ne kalemi var ne defteri. (nesneleri bağlamış)

UYARI:

Yalnız, Ancak; “Sadece” anlamında olursa edattır.
• Biz yalnız senin sözlerine inanırız.
• Bu soruları ancak sen çözersin.

“Fakat” anlamında olursa bağlaçtır.
• Onu gördüm ancak beğenmedim.
• Konuyu anladım yalnız soruları çözemedim. İle;

“ve” anlamındaysa bağlaç değilse edattır.
• Çocuklar bizi çiçeklerle karşıladı.
• Sinekli Bakkal’la Tatarcık romanını okudum.



ÜNLEM

Bunlar, bir ünlemle bir ismin oluşturduğu gruplardır.
• Yahu birader!
• Aman Tanrım, sen beni koru!
• Vah dostum vah!
• A hanım tuhaf laf ediyon.
Peyami Safa
• Ay oğlan, ay adamım!


İKİLEME GRUBU

Anlatıma akıcılık katmak, anlamı pekiştirip güçlendirmek, zenginleştirmek, çekici kılmak ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki kelimenin birlikte kullanılmasına ikileme grubu denir.

• Gün yavaş yavaş ağarıyor.
• Hastanın durumu pek iyi değil, şöyle böyle

İkilemeler aşağıdaki gibi değişik şekilde yapılabilirler:
• Aynı kelimenin tekrarıyla yapılır.
Buzdolabındaki meyveleri soğuk soğuk yediler.
• Karşıt anlamlı kelimelerle yapılır.
Bazıları ileri geri konuşuyor.
• Yakın anlamlı kelimelerle yapılır.
Nişan törenine hısım akraba herkes geldi. Anlamsız kelimelerle yapılır.
• Biri anlamlı olan iki kelimeyle yapılır.
Havuzun dibine çer çöp birikmiş.
• Yansımalarla yapılır.
Sen horul horul uyuyunca ben uykusuz kaldım.
• Bir sözcüğe “m” sesi eklenerek yapılır.
Kalem malem getirmedim.

UYARI

• İkilemelerde sözcükler ayrı ayrı yazılır, bitiştirilmez. Aralarına noktalama işareti konmaz. Fakat ikileme bir nesneye ad olmuşsa kelimeleri bitişik yazılmalıdır.
• Yeni gömleğe, düğme yerine çıtçıt diktik.
• Civciv, annesinin yanından ayrılmıyor.
• Saatlerdir dırdırla kafamızı şişirdi.

29 Şubat 2008 Cuma

29 ŞUBAT CUMA VERİLEN ÖDEVLER

10TMC TÜRK EDEBİYATI
MEB.Türk Edebiyatı kitabından 143-146 arası etkinlikler yapılacak.

28 ŞUBAT PERŞEMBE VERİLEN ÖDEVLER

9B/D/E DİL VE ANLATIM

Dİl ve Anlatım kitabı 104-112 arası sınıfta belirttiğimiz uygulamaları yapınız.

27 Şubat 2008 Çarşamba

27 ŞUBAT ÇARŞAMBA VERİLEN ÖDEVLER

11MFA Dil ve Anlatım:
Makale türü hakkında araştırma yapılacak.

9/E Türk Edebiyatı:
Türk Edb. kitabında 64-75 arası sınıfta işaret ettiğimiz uygulamalar yapılacak.
(Araştırma etkinlikleri dahil değil)

26 Şubat 2008 Salı

26 ŞUBAT SALI VERİLEN ÖDEVLER

10 MFA DİL VE ANLATIM
Tüm sıfat türlerinin kullanıldığı bir paragraf yazılacak, Nİtelemeve Belirtme Sıfatları paragraf üzerinde gösterilecek.

25 Şubat 2008 Pazartesi

10TMC SINIFI TÜRK EDEBİYATI DERSİ UYGULAMA

Soru 1: Aşağıda verilen şiirlerden hareketle Divan edebiyatı ve Halk edebiyatını karşılaştırınız.

Halk Edebiyatı
................
Sallana sallana gelen sevdiğim
Söyle narın ellim kimin yarısan
Kız senin üzünnen yamandır halım
Söyle dudu dillim kimin yarısan

Göldeki kaz kimi gösgü nakışlım
Ağ gerdanı mizk ü anber kokuşlum
Huri misal üzlüm ahu bakışlım
Söyle ince bellim kimin yarısan
.................
Ercişli Emrah
Divan Edebiyatı
.............................
Meni candan usandurdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahumdan muradum şem’i yanmaz mı

Kamu bimarına canan deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz mana derman meni bimar sanmaz mı
Fuzuli

a)Şiir anlayışı bakımından:
Divan Edebiyatı:
Halk Edebiyatı:


b)Ölçü bakımından:
Divan Edebiyatı:
Halk Edebiyatı:

c)Nazım birimi bakımından:
Divan Edebiyatı:
Halk Edebiyatı:

d)Konu bakımından:
Divan Edebiyatı:
Halk Edebiyatı:

e)Dil-anlatım özellikleri bakımından:
Divan Edebiyatı:
Halk Edebiyatı:

f)Biçim özellikleri açısından:
Divan Edebiyatı:
Halk Edebiyatı:


NOT: 27 Şubat günü uygulanacak etkinliktir.

11MFA DİL VE ANLATIM UYGULAMA

UYGULAMA 1

Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm evini kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz; çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Ya da şöyle diyelim, isterseniz: Hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken- ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır. Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin.
(Montaıgne, Denemeler)



Yukarıdaki Metinden Hareketle Aşağıdaki Soruları Cevaplandırınız.
1.Yukarıda verilen paragrafta cümleler arasında anlam bütünlüğü var mıdır? İnceleyiniz.
2.Parça, dil ve anlam bağıntısı içinde kurulmuş olan paragraf tanımına uyuyor mu? İrdeleyiniz.
3.Yukarıda verilen paragraftaki düşünceyi destekleyen bir paragraf yazınız. Seçtiğiniz cümlelerin anlam ve dil bağıntısına uygun olmasına dikkat ediniz.


UYGULAMA 2

KENDİNE ACINDIRMAK
Dertlerimizle dostlarımızı acındırmak, kendimize vah vah dedirtmek.(I) Kendimi kaptırmamaya çalıştığım çocukça, yakışıksız bir duyumuz vardır.(II) Başımıza gelenleri büyütür, şişirir, karşımızdakini ağlatmak isteriz, neredeyse.(III) Dertlerimizi anlamaları yetmez, yanıp yakınmalarını isteriz.(IV) Oysaki insan sevincini büyülterek anlatmalı, üzüntülerini kısaltarak.(V) Kendini yok yere acındıran gerçekten dertli olunca acınmamayı hak eder.(VI) Başkalarını kendi dertleri karşısında soğukkanlı gördük mü överiz, ama soğukkanlılığı bizim dertlerimize karşı gösterdiler mi darılırız, kızarız.(VII)
(Montaıgne, Denemeler)
Yukarıdaki Metinden Hareketle Aşağıdaki Soruları Cevaplandırınız.
1. Paragrafta yer alan cümleleri anlam ve dil bağıntısına uygun bir bütünlük içerisinde sıralayınız.
2.Paragrafın anlam bütünlüğüne uygun bir ‘son cümle’ ekleyiniz.

25 Şubat Pazartesi Verilen Ödevler

9/E Dil ve Anlatım:Dil ve Anlatım Kitabı 101-103 arası etkinlikler yapılacak.

9/E Türk Edebiyatı:
Türk Edebiyatı kitabından 56-57-58 ile 60-61 arası etkinlikler yapılacak.

10 MFA Dil ve Anlatım:
Dİl ve Anlatım Kİtabı 91-96 arası etkinlikler yapılacak.
Sınıfta yaptığımız uygulama tamamlanacak.

10TMC Türk Edebiyatı:
Türk Edebiyatı kitabından 135-139 arası etkinlikler yapılacak.

NOT: Ödevler kitapta yer verilmişse (şema, tablo vs.) kitaba, yoksa deftere yapılacak.

24 Şubat 2008 Pazar

25-29 ŞUBAT TARİHLERİ ARASINDA YAPILACAK ÖDEVLER


9B/D/E Dil ve Anlatım:

Deyimler ve Atasözleri ile ilgili verilen 20 soru çözülecek.

Dil ve Anlatım kitabından İsim tamlamaları ile ilgili uygulama yapılacak.

Not: 9/B sınıfından 8 öğrenci, hazırladıkları Deyimler ve Atasözü projesini sınıfa sunmak üzere bir pano hazırlayacaklar.

9/E Türk Edebiyatı:

Türk Edebiyatı kitabından şiirde yapı başlıklı bölüme ait etkinlik kitaba yapılacak.

10TMC Türk Edebiyatı:

Türk Edebiyatı kitabından ‘Divan Şiiri’ başlıklı bölüme ait uygulama yapılacak. (Gazel, Su Kasidesi)

10 MFA Dil ve Anlatım:

Sıfatlar çalışılacak.

11MFA Dil ve Anlatım:

Montaigne’in deneme başlıklarından biri seçilerek deneme yazılacak.

23 Şubat 2008 Cumartesi

10.Sınıf Türk Edebiyatı Uygulamaları 3

LİSE II. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ UYGULAMA

1. soruyu Fuzuli ve Baki’nin gazelinden hareketle cevaplayınız.

Gazel-Bakî

“Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan (İlkbahar mevsiminden bir iz, bir belirti kalmadı.)

Düşdi çemende berg-i dıraht i’tibardan (Çimenlikte ağaçların yaprağı itibardan düştü. )

Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecride girdiler (Bağın ağaçları derviş gibi soyunma hırkasına girdiler)

Bâd-ı hazân çemende el aldı çenardan (Sonbahar rüzgarı çemende çınar ağacının ele benzeyen yapraklarını düşürdü. (Bâkî)

Gazel-Fuzûlî

Benim tek hiç kim zâr ü perîşân olmasın yâ Rab

Esîr-i derd-i ışk-u dağ-ı hicrân olmasın yâ Rab

Demâdem cevrlerdir çektiğim bî-râhm bütlerden

Bu kâfirler esîri bir Müselmân olmasın yâ Rab

( Ey Tanrı, Hiç kimse benim gibi inlemesin ve perişan olmasın; aşk derdinin ve ayrılık yarasının esiri olmasın.

Merhametsiz putlardan (güzellerden) daima cefa çekiyorum; ey Tanrı! Bir Müslüman bu kâfirlerin esiri olmasın)

Soru 1: Kültür, sanat ve edebiyat alanında önemli gelişmelerin olduğu 16. yüzyılın önemli şairlerinden olan Fuzûlî ve Bâkî’nin şiir anlayışlarını, hayat felsefeleri doğrultusunda, aşağıda verilen maddelere göre karşılaştırınız.

a)Şairlerin hayat felsefelerini yazınız. (Edebi kişiliği)

Fuzuli:

Baki:

b)Şairlerin aşk anlayışlarını açıklayarak yazınız.

Fuzuli:

Baki:

c)Her iki gazelde şairlerin hangi duygular içinde olduğunu yorumlayınız.

Fuzuli:

Baki:

d)Her iki gazelden iki söz sanatı yazarak açıklayınız.

Fuzuli:

Baki:

10.Sınıf Türk Edebiyatı Uygulamaları 2

LİSE II. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ UYGULAMA

Aşağıdaki metinden hareketle 1. soruyu yapınız.

KASİDE

Esdi nesîm-i nev-bahâr açıldı güller subh-dem

Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ hengâmıdır

Âşıkların bayrâmıdır bu mevsim-i ferhunde-dem

Bir cam sun Allah içün bir kase de ol mah içün

Ta medh-i şahenşah içün alam ele levh ü kalem

Sultan Murad-ı kamran efser-dih ü kişver-sitan

Hem padişah hem kahraman sahip-kıran-ı Cem-haşem

Şahane-meşrep Cem gibi sahipkıran Rüstem gibi

Hem isi-i Meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem

Sözde nazir olmaz bana ger olsa alem bir yana

Pür-tumturak u hoş eda ne Hafızem ne muhteşem

Nef’i yeter da’vayı ko dünya ile gavgayı ko

Eflake istiğnayı ko hake yüzün sür la-cerem-

SÖZCÜKLER

nesîm-i nev-bahâr: İlkbahar rüzgarı

subh-dem:sabah vakti

sâkî:İçki sunan güzel

meded:yardım et, yetiş.

câm-ı Cem:Şarabı icat ettiğine inanılan İran padişahı Cem’in kadehi

ayş:yiyip içme, eğlenme zamanı.

eyyâm:günler

hengâm:zaman, çağ, mevsim, devir.

ferhunde-dem:kutlu, uğurlu an sahibi

mah:ay

şahenşah:şahlar şahı, büyük padişah

levh:sayfa, kağıt, levha

kamran:mutlu, bahtiyar

efser-dih:taç veren

kişver-sitan:ülke alan

sahip-kıran:Her zaman başarılı olan hükümdar

Cem-haşem:Cem maiyetli, Cem’in yanında bulunanlar.

meşrep:mizaç

İsi:İsa peygamber

ehl-i dil:gönül ehli

nazir:benzeyen, eş

ger:eğer

pür-tumturak:tantanalı, çok gürültülü

Hafız:Ünlü İran şairi

eflak:felekler

istiğna:tok gözlülük, nazlanma

hak:toprak

la-cerem:tereddütsüz, mutlaka

Soru 1: Aşağıdaki soruları yanıtlayınız.

1. beyit

Esdi nesîm-i nev-bahâr açıldı güller subh-dem

Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

2. beyit

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ hengâmıdır

Âşıkların bayrâmıdır bu mevsim-i ferhunde-dem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

3. beyit:

Bir cam sun Allah içün bir kase de ol mah içün

Ta medh-i şahenşah içün alam ele levh ü kalem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

4. beyit:

Sultan Murad-ı kamran efser-dih ü kişver-sitan

Hem padişah hem kahraman sahip-kıran-ı Cem-haşem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

5. beyit:

Şahane-meşrep Cem gibi sahipkıran Rüstem gibi

Hem isi-i Meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

6. beyit:

Sözde nazir olmaz bana ger olsa alem bir yana

Pür-tumturak u hoş eda ne Hafızem ne muhteşem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

7. beyit:

Nef’i yeter da’vayı ko dünya ile gavgayı ko

Eflake istiğnayı ko hake yüzün sür la-cerem

a)Düzyazıya çevrimi:

b)Söz sanatları:

c)Bu beyit kasidenin hangi bölümüdür? Tanımlayarak yazınız.

10. Sınıf Türk Edebiyatı Uygulamaları

LİSE II. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ UYGULAMA

(1.soruyu Nedim’in şiirinden yola çıkarak yanıtlayınız.)

SORU 1:

Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana

Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Şöyle gird olmuş Firengistân birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkil-ter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül n’oldun ne hal olmuş sana

Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana

Yabancı Kelimeler:

yâl ü bâl:boy pos

mey: şarap

ruhsar: yanak

al: kırmızı

bûy-i gül: gülün kokusu

taktîr: damıtma

gird: yuvarlak

Firengistân: Hristiyanların ülkesi

gûşe: köşe, yan

ebrû: kaş

hâl: ben, deri üstünde oluşmuş siyah nokta.

büt: put, güzel

tersâ: Hristiyan

nûş: İçme

el-amân: medet, aman.

müşkil-ter: çok güç.

câm:kadeh

âyâ: Acaba.

vasf etme: Niteleme.

perî-sûret: peri yüzlü

hoy: ter

a)Beyitleri günümüz türkçesiyle düzyazıya çevirerek anlam açıklamasını yapınız.(12p)

1. beyit:

Düzyazıya çevrim:

Anlam açıklaması:

2.beyit:

Düzyazıya çevrim:

Anlam açıklaması:

3. beyit:

Düzyazıya çevrim:

Anlam açıklaması:

4. beyit:

Düzyazıya çevrim:

Anlam açıklaması:

5. beyit:

Düzyazıya çevrim:

Anlam açıklaması:

6. beyit:

Düzyazıya çevrim:

Anlam açıklaması:

b)Nazım şekli ve tanımı:

c) Teması:

d) Ölçüsü:

e) Dil ve anlatım özellikleri:

f)Nedim’in Divan şiirine getirdiği yenilikleri yazınız:

g)İlk beyitteki söz sanatlarından iki tanesini nedeniyle birlikte yazınız.